Emrah TOY

Tarih : 23-07-2011
Kategori : Güncel Yazılar

2

Yorum

Ernest Hemingway

Ernest Hemingway kitap okurken.

Hepimiz işimizi yaparken yaratıcılık sergiliyor ve bundan haz almaya gayret ediyoruz. Ancak yaratıcı süreci sürekli kılmak her zaman kolay olmuyor. Böyle zamanlarda bu konuda kafa yormuş insanların yazılarını okur ara sıra önerilerini yerine getirmeye çalışırız. Kimi zaman verimli olur kimi zaman olmaz. Yinede hepimiz içten içe kabul ederiz ki bu bir disiplin meselesi. Nihayetinde yapılması gereken ancak yapmadığımız şeylerin listesini çıkarabiliyoruzdur.

Bu gibi konular hakkında çok okuyor olmalıyım ki sürekli kafamda yer etmeye başlamışlar. Arkadaşlarım ile yeni projeleri hakkında konuşurken dahi yaratıcılık – yönetim becerileri hakkında sohbet eder oluyorum genellikle. Tabi ki terzi her zaman kendi söküğünü dikemiyor. Arada sırada sürdürebildiğim disiplinli süreçleri tek başıma devam ettirmekte zorlanıyorum ve yine okumaya araştırmaya başlıyorum. Ancak ilginç bir şekilde ünlü yazar Ernest Hemingway‘in kitaplarından “Paris bir şenliktir” adlı kitabını okurken kendisininde benzeri disiplinlere uyduğunu, uymaya çalıştığını fark etmek hoş bir tesadüf oldu. Kitaba ulaşmamı sağlayan Mevlüde’ye tekrar teşekkürlerimi sunarak aldığım notları aktarmaya çalışayım.

Seni ben görüyorum güzelim, artık benimsin sen. Beni bekliyormuşsun yada seni bir daha göremezmişim, dert değil; Şimdi benimsin, Parsin benim. Bende bu deftere kaleme aitim.

Eğer başladığı süreç kendi dinamikleri ile başlıyorsa yahut yaratıcı sürecine kendine ait bir iç dinamik ile zihninde büyümesine izin veriyorsa varoluş yapısını değiştirerek kendisini araç sıfatına büründürüyor. Açıklamak gerekirse, Aklınıza bir proje geliyor yada bir sorunu çözmek için bir yol. Bu proje yada yol artık sizin onu sizden alabilecek hiçbir kimse yok. Yani aslında sonuç ve ürün olacak şey bir aitlik duygusuyla yer değiştiriyor ve o ürün/yol/fikir/yaratıcı süreç kendisine ait oluyor. Bu bir kadını/erkeği kendinize ait hissetmeniz gibi bir şey. Devamında ise kendisini normalde araç/mekan/alet olacak şeye ait hissediyor. Kendinizi bu dünyaya yahut belirli bir gruba ait hissetmeniz fenerbahçeli olmanız gibi düşünebilirsiniz. Diğer bir değişle yazacağınız kod, eskizlerinizi çizerken yapacağınız el bilek hareketleri, kalem izleri normalde sonuca ulaşmak için bir araç iken Hemingway için tüm bunlar kendinizi ait hissedebileceğiniz bir başlangıç noktası ve kaynak oluyor. Ve nihayet kendisine/size geldiğimizde siz sahip/yaratıcı/kaynak olmaktan öte araç oluyorsunuz. Şuana kadar okuduğunuz şey karmaşık gelmiş olabilir bu yüzden aşağıdaki gibi betimleyecek olursak.

proje/fikir/yaratıcı süreç : Normalde ürün ancak Hemingway disiplininde algı olarak Sahiplenilen şey/fikir/süreç/mal.
kodlar/tasarım süreci/klavye/ekran : Normalde yalnızca araç ancak Hemingway disiplininde algı olarak kaynak, ait olunan şey/yer.
yaratıcı kişi : Normalde yaratıcı / kaynak / sahip iken Hemingway disiplininde aradaki bağı kuran, ait olunan şeylerden sebeple birşeyi sahiplenebilecek mekanizma.

Karmaşık gelmiş olabilir demiştim 🙂 zira bana da öyle geldi.

Yarı mutlu yarı mutsuz sanki sevişmişim gibi.

Şu bir gerçek ki eğer yaptığınız işte gönlünüz/yüreğiniz yoksa sonunda alacağınız tat kötü bir sevişmeden farklı olmayacak, muallakta ve olması gerektiği gibi olmadığına dair bir his ile içinizde yer edecek. Bu histen kurtulmak için daha doğrusu bu hissiyata düşmemek için Hemingway bir kaç şey yapıyor. Yaptığı şeyleri okuyunca aslında sizin içinde ne kadar geçerli olabileceğini anlayacaksınız. Fazlaca yorum katmaksızın açıklayıcı olmaya çalışarak ufak örnekler ile birlikte paylaşıyorum.

  • Hemingway yazdıklarını bir kez gözden geçiriyor ancak ertesi gün olmadan kesinlikle okuyup fikir sahibi olmuyor, onun yerine hislerine güveniyor yorgunluğundan pay biçiyor.
    Kod yazarken / tasarım yaparken kendi gözlemlerimiz çoğunlukla yanıltıcıdır genellikle kusurlara, negatif şeylere odaklıyızdır ve o kusurlar yalnızca kusurdur negatiftir. Bunun yerine hislerimize güvenerek süreci devam ettirmek ve insan olduğumuzu hatırlayarak yorulduğumuz anları doğru zamanda tespit etmek gerekiyor. Yorulduğumuz an yaptığımız iş için fikir sahibi olmak için hiçte doğru zaman değil bu yüzden şöyle bir gözden geçirip bu işi ertesi güne taze bir beyin/yaratıcılık koordinasyonuna emanet etmek daha doğru.
  • Aldığı hazzın ardında bıraktığı boşluğu başka bir haz ile ödüllendiriyor ve yaratcılığını pekiştiriyor.
    Beğendiğiniz, sizi memnun eden bir iş çıkardığınızda kendinizi ödüllendirmeniz öneriliyor. İyi bir işin ardından yapılacak ufak bir sohbet, gidilecek hoş bir mekan yaratıcılığınızın pekişmesini hemde çok daha kısa zamanda yeni işler için hazır olmanızı sağlayacaktır. Tek fark burada geçerli olan ödülün yaptığınız iş ve araçlarla ilgili olmamasıdır. Bir müşterinize ait iyi bir proje çıkardığınızda ödül olarak kendinize ait bir proje çıkarma süresi tanımanız pek doğru olmayacaktır. Bu konu iş verenlerin de dikkat etmesi gereken bir husus. İyi iş çıkaran işçinize daha az çalışma saati adında ödül vermeniz pek doğru değil ( doğru olduğu anlar vardır ancak bu yalnızca işçinizin bunu sizden talep ettiği andır. Elbette burada normal koşullar altında çalıştırılan bir işçiden söz ediyoruz. )
  • Zaman zaman okuyucusuyla sevişiyor. Hazzı ve zevki hedef gösterip, sabrı ödüllendiriyor. Hazzın yarattığı sarhoşluk ucuz ve lüks olmayan her türlü yolu daha iyi kılıyor.
    Özellikle uzun soluklu projelerde hepimiz sıkılırız, istisnasız bir durum olduğunu düşünüyorum nede olsa insanız değil mi ? Hemingway zaman zaman uzun soluklu yazı yazma süreçlerinde yazısının bir bölümünde yaptığı işten uzaklaşarak biraz eğleniyor, örneğin aniden sizinle konuşmaya başlıyor aslında kendisiyle konuşuyor. Kullandığı araç ile iletişime ve ilişkiye girerek bunun tek taraflı olmadığını hayal ediyor, öyle güzel betimlemeler ve tarifler yapıyor ki yazının ilerleyen anlarında neler olabileceğine dair kendisini heyecanlandırmayı başarıyor. Diğer bir değişle yukarıda yazılan herşeyin sona erdiği an hissedilecek hazza dair kendisine heyecan katıyor. Elbette bu süreci biraz uzatmış oluyor ancak bizler bunu şu şekilde uygulayabiliriz. Yazdığımız kod üzerinde bazen bizi heyecanlandıracak işler yapabiliriz bir class’ı biraz daha karmaşıklaştırmak ancak verimini arttırmak, sürekli çalışsın yeter mantığından uzaklaşıp zaman zaman performans gözden geçirmelerinde bulunmak, uyguladığımız testlerde ufak espriler katmak yaptığınız iş ile ilgili size ufak heyecanlar verecektir, tasarımcılar için ise aynı işi yapmanın birden fazla yolu olduğunu hatırlamak ve zaman zaman farklı yollarla aynı işi yapmaya çalışmak benzer heyecanlar yaratacaktır aynı zamanda sonuç alacağınız için sanki yazdığınız kod yada yaptığınız tasarım sizin için bir şeyler yapıyormuşçasına iletişim kurabileceksiniz. elbette tüm bu ufak heyecanların proje bitiminde nasıl bir sonuç vereceğini hayal etmek size sabır kazandıracaktır. Proje sonunda sabrınızı da yukarıdaki gibi ödüllendirdiğinizde tüm yaratıcı süreciniz desteklenmiş olacaktır.
  • Soğuk hava ( açık ve keskin soğuk hava ) ve yokuşlardan zevk alıyor.
    Hemingway genellikle sıcak mekanlar tercih ediyor yazmak için. Ancak bazen insan olduğunu hiçte uygun olmayan ortamlarda hatırlayabildiğini anlatıyor. Bu yüzden soğuk havayı çok seviyor. Yine benzer bir şekilde yokuşlardan çok zevk alıyor zira bedenini yorduğu anda bu yorgunluktan düşünceler sayesinde uzaklaştığını fark ediyor. Bu düşünceler günlük sorunlar olabileceği gibi rüya benzeri yaratıcı süreçler de olabiliyor. Bu yüzden zaman zaman bedenimizi yormak ( spor yapmak yada yürüyüş yapmak gibi ) ve bulunduğumuz ortamı değiştirmek ( hava almak gibi ) sizi kendinize hatırlatacak bir eylem olabilir. Yine bu eylem kendinize güveninizi de arttıracaktır.
  • Verimli olmanın hazzı ile merdivenlerden inmek ve o anki sanki bedende değil ruhta sıfat bulmuş gülümsemeyi hissetmek.
    Bu duyguyu eminim hepimiz başarılı bitmiş ve kullanıldığında memnuniyet yaratmış her projenin sonunda hissederiz. Yarattığımız şeyin doğru çalışması yada istenilen etkiyi yaratmış olmasının verdiği haz hiç bir şey ile ölçülemez. Bu duyguyu sık sık hatırlamaya çalışıyor Hemingway keza bizede aynı şey düşüyor. Çoğu zaman yaratıcı süreçler söz konusu olduğunda bulunduğumuz proje/süreç içerisinde tüm benliğimiz hapsolur. Bulunduğunuz proje umduğunuz gibi gitmiyordur ve her nasılsa siz sanki tüm projeleriniz böyleymiş gibi hissedersiniz kendinize öyle davranırsınız. Oysa hatırlamanız gereken merdivenlerden inerken ruhunuzu bile parlatan iç gülümsenizi hatırlamanız. Bu sebeple ara sıra yaptığınız iyi şeyleri düşünün hatta bir proje devam ederken daha önce iyi geçen projelerden ufak hatıraları çevrenizde bulundurun. Ancak çok fazla olmamasına özen gösterin yoksa size sizi hatırlatmaktan çok bulunduğunuz projede ne kadar sıkıldığınızı hatırlatacaktır. Bu yüzden başarılı projelerinizin sürecine dair hatıralardan ziyade sonuçlarına dair hatıralar barındırın.
  • Genellikle önemli bir şey çıkarana değin yazar, ondan sonra ne olacağını bildiğim anda yazmayı bırakırım. Böylelikle, yazmayı ertesi gün de sürdürmeyi sağlama almış oluyordum. Ama ara sıra, bir öykünün sonucunu getiremediğimde olurdu. O zaman ateşin önüne oturup küçük mandalinaların kabuğunu ateşe doğru sıkar, saçılan mavi alevleri seyrederim ( alakasız saçma basit bir şey, çöp kovasının başına oturup kağıtları parçalarına ayırmak gibi ). Ayakta durup Paris’in çatılarına bakar ve düşünürdüm ” Üzülme. Şimdiye kadar hep yazdın, şimdide yazacaksın. Yapman gereken tek şey doğru bir cümle yazmak. bildiğin en doğru cümleyi yaz”. Sonunda doğru bir cümle bulup yazar, böylece yazımı sürdürürüm
    Aslında gayet basit mola vermek yahut takip edilebilir hale geldiğinde projeyi ertesi güne havale etmekten ibaret. Çok önemli bir sorun çıkana ve hangi hataların ortaya çıkabileceğini tahmin edebilene değin çalışmaya projenizi ilerletmeye devam edin ( not alma disiplininiz varsa öngörülerinizi not alın ). Çalışan bir versiyon elde eder etmez çalışmayı bırakın ve ertesi gün devam edin. Mümkünse hataları gidererek yada öngörülerinize uygun durumlar oluşup oluşmadığını kontrol ederek başlayın. Eğer bir yerde takılmışsanız ve artık yakacak fosforunuz kalmadıysa mola verin mümkün olabildiğince işten uzak bir şey yapın ne kadar saçma hareketli yada durağan olduğu önemli değil. Biraz dinlenin, sorun kaldığı yerde sizi bekleyecektir.
  • O sıralar kolaydı bunu yapmak. Çünkü bildiğim, gördüğüm yada birinden duyduğum doğru bir cümle her zaman bulunurdu. Eğer yazım, bir sonucu kılı kırk yaran havasıyla başlamışsa, durur, o cicili bicili, süslü bölümleri çıkarıp atar, önceden yazmış olduğum yalın bildirim cümlesiyle yeniden başlayabilirdim.
    Hepimiz basitten başlar karmaşığa doğru gideriz ancak bazen tam tersini yaparız. Kimi zaman süre yetersizliği kimi zaman maceracı tarafımız ağır bastığından yada aşırı güvenden dolayı projenin gereğinden fazla dallanıp budaklanmasına sebep oluruz. Böyle bir durumda olduğunuzu hissediyorsanız daha fazla ilerlemeden bir yerde durmalısınız. Aşırı dallanmış yerlerde bir mimarı hatası olabileceğine ihtimal vermelisiniz. Gerekirse önce yazdığınız ( örneğin bir sınıfın ) temel halini yazın böylece gereksiz diyerek çıkaracağınız kısımları sildiğinizde elinizde yalın ancak tekrar başlayabileceğiniz temel yapıyı korumuş olursunuz.
  • Yazmayı bıraktığım andan ertesi gün yeniden başlayana kadar yazdığım şeyler üzerinde hiçbir şey düşünmemeyi yine bu odada öğrenmiştim. Böylelikle, bilinçaltımın konuyu işleyebileceğini, aynı zamanda kendi açımdan da öteki insanlara kulak verebileceğimi bir yandan da çevre ile ilgilenmeyi öğrenebileceğimi umuyordum. İyi bir çalışmanın ardından merdivenleri inerken neredeyse uçacak gibi olurdum. Paris’in dilediğim her yerine dolaşabilirdim, özgürdüm.
    Kısa ve öz işinizi işte bırakın !. Açıkçası yaratıcılık söz konusu olduğunda pek çok yazılımcı gibi beyninin ( sıralı – analitik ) sol tarafını kullanan insanlar için grafik – sanat türevi beynin sağ tarafını kullanan insanlarla karşılaştırıldığında işi işte bırakmak çok daha zor bir iştir. Ancak bunu yapamadığımız sürece sosyal hayatta bir şeyler mutlaka eksik olacaktır/oluyordur. Şahsen yaşadığım sıkıntılardan biridir. Aslında işi işte bırakmak çocuğunuzu evde kilitli bırakmak gibi bir histir sürekli kafanızda döner durur. Oysa işi işte bırakmanın böyle bir şeyle alakası yoktur. Siz işi işte bıraksanız bile algınızı oluşturan üst bilinçten ziyade alt bilinciniz o işle uğraşmaya devam eder. Açıkçası işin erbabı da ta kendisidir. Beyninizin bu yanına da güvenmeyi öğrenmelisiniz. Böylece başka şeylere ilginizi ayırabilir aynı zamanda hayal gücünüzü pekiştirecek olan beyninizin sağ tarafı içinde güzel malzemeler toplayabilirsiniz. Denemeye başladığınızda biraz sabırlı olursanız kendiliğinden gelişen asla ne zaman başladığınızı hatırlayamadığınız bir disiplindir. Şiddetle tavsiyedir 🙂
  • Bütün yazı yaşantım süresince bunu yapmaya çalıştım; sert ama yararlı bir disiplindir bu.
    Tek başınıza uyguladığınız sürece hiçbir disipline tam olarak güven hissedemezsiniz. Zaman zaman tembellikten yada başka sebeplerden dolayı uymaya gayret ettiğiniz disiplini suçlayarak ufak kaçışlarda bulunursunuz. Kısacası hiçbir disiplin size %100 güven hissi aşılamaz. Böyle zamanlarda şöyle bir geri dönüp bakın o güne kadarki faydalarına yeniden göz atın. Muhtemelen yararlarını gördükçe hisleriniz değişecektir.

 

Not : Bu yazıyı yazarken Amel Mathlouthi adlı sanatçının söylediği Naci en palestina adlı şarkıyı dinliyordum.


Bu blogu sevdinse yazacağım diğer yazıları kaçırmamak için RSS aboneliği yapabilir yada Twitter üzerinden takip edebilirsin. Yazılarımı facebook’da paylaşabilir ve arkadaşlarına önerebilirsin.

Sende de ki;